Günümüzde “borç” kavramı çoğumuzun zihninde banka, faiz, ödeme sıkıntısı, takla attırılan kredi kartları, kaybedilen dostluklar gibi olumsuz çağrışımlarla yer ediniyor. Hal böyle olunca da karz-ı hasen gibi bambaşka bir borç verme kavramından bihaber olmamız şaşırtıcı değil. Oysa Kur’ânî bir terim olan ve hem Kur’an hem de sünnette üzerinde önemle durulan karz-ı hasen, her ne kadar günümüzde büyük ölçüde ihmal edilmiş olsa da, medeniyetimizde önemli bir yere sahip.
Ben de bir vesileyle haberdar olduğum karz-ı hasen uygulamaları ve sorunları hakkında kendi alanım çerçevesinde bazı değerlendirmelerde ve önerilerde bulunmak istiyorum. Konunun kapsamlı olmasından dolayı da düşüncelerimi birkaç bölüm halinde kaleme almayı planlıyorum. Yazı dizisinin ilk bölümünde, karz-ı hasen kavramının toplumda yeterince bilinmemesi nedeniyle, öncelikle bu kavramı açıklamayı; ardından ülkemizde bu alanda gerçekleştirilen bazı girişimlere değinmeyi hedefliyorum. İlerleyen bölümlerde ise daha çok alanıma giren yönüyle sistemin vergisel boyutuna odaklanacağım
Kelime manası olarak “güzel borç” anlamına gelen ve Kur’ani bir terim olan “karz-ı hasen”, kişinin herhangi bir çıkar gözetmeden, karşılığını sadece Allah’tan bekleyerek verdiği borç olarak ifade edilebilir. Karz-ı Hasen vakfının web sitesinde kavram açıklanırken Bakara Suresi 245. Ayetin tefsirinden istifade edildiği için ben de aynı yolu izleyeceğim.
“Kim Allah’a güzel bir borç verirse Allah da bunu kat kat fazlasıyla öder. Daraltan da genişleten de Allah’tır ve O’na döndürüleceksiniz.” (Bakara Suresi 245. Ayet)
Buna göre İnfak, sadaka ve karz-ı hasen Kur’an-ı Kerîm’in müminleri teşvik ettiği üç yardım ve dayanışma şekli olup İnfak öncelikle akrabaya ve bazen ihtiyaç gözetilmeden yapılırken, sadaka yahut tasadduk daha ziyade muhtaç durumdaki akraba olmayanlara yönelik malî bir ibadettir. Bu iki ibadette bağış olup geri ödenmez. Karz-ı hasen ise Allah rızâsından başka bir menfaat beklenmeden verilen borçtur. Bu borç karşılığında borçludan menfaat beklenmez, yalnızca ödeme imkânına kavuştuğunda borcun aslını ödemesi istenir. Burada da güzel borç vereni kendisine borç veren gibi kabul ederek yardım sever mümine şereflerin en büyüğünü bahşetmiştir. Ne yazık ki maddeci ahlâkın etkisine giren müslümanlar, geleneğimizde mevcut bulunan bu güzel davranışı büyük ölçüde terketmişlerdir. Terkedilen sünnetleri, İslâmî gelenekleri ihya eden, yeniden uygulama alanına koyan müminlere büyük müjdelerin bulunduğu unutulmamalıdır. (Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 1 Sayfa: 385-386)
Ayrıca Bakara suresi haricinde Kur’an-ı Kerîm’de dört farklı surede; (Müzzemmil Suresi 20.Ayet, Maide Suresi 12.Ayet, Teğabün Suresi 17.Ayet, Hadid Suresi 11 ve 18.Ayetlerde) daha Karz-ı hasen Allah için verilen güzel borç olarak ifade edilmektedir.
Benzer şekilde Karz-ı hasen, yalnızca Kur’an-ı Kerîm’de değil, Peygamber Efendimiz’in hadislerinde de teşvik edilmiştir.
“Miraç gecesinde cennetin kapısı üzerinde şu ibarenin yazılı olduğunu gördüm: Sadaka on misliyle mükâfatlandırılacaktır. Ödünç para ise on sekiz misliyle mükâfatlandırılacaktır. Ey Cibril! Ödünç verilen şey ne sebeple sadakadan daha üstün oluyor? diye sordum. Çünkü dedi, dilenci (çoğu zaman) parası olduğu halde sadaka ister ancak borç isteyen kişi ise ihtiyacı sebebiyle talepte bulunur.” (İbn-i Mâce, Sadakât, 19)
“İki karz verip sonra bunların geri ödenmesi, sonra bunları bir defa daha karz vermem bunları sadaka vermekten daha çok hoşuma gider” bir diğer rivayette “İki defa karz vermek, bir defa sadaka vermekten hayırlıdır” (Zuhayli, 1990: 10-11).
“Kim benim sünnetimi ihya ederse beni sevmiş olur; kim de beni severse, cennette benimle beraber olur.” (Tirmizi, Sünen, İlim, 39/16 (V;46))
Yukarıda kısaca izah etmeye çalıştığım üzere, Kur’an ve sünnette açıkça teşvik edilen karz-ı hasen uygulamaları Hz. Peygamber döneminden itibaren medeniyetimizde önemli bir yer edinmiştir. Ne var ki günümüz ekonomik ilişkileri içerisinde bu uygulama büyük ölçüde terk edilmiş durumdadır. Bununla birlikte son yıllarda bu konuda ortaya çıkan girişimler karz-ı hasen anlayışının yeniden hatırlanıp yaygınlaştırılması adına umutları yeşerttiği gibi finansal sistemin çarkları arasında sıkışan bizlere de çözümü banka kapıları veya tefeciler yerine medeniyet mirasımızda aramamıza yönlendirmesi açısından son derece kıymetlidir.
Karz-ı hasen uygulamalarına yönelik girişimlerden söz etmeden önce, konunun ne kadar kıymetli olduğunu vurgulamak adına yaşadığım bir olayı da paylaşmak istiyorum
Yaklaşık altı yıl önce, paravan şirketler aracılığıyla yürütülen bir pos tefeciliği organizasyonu üzerine çalışma yürütüyordum. İşi kısaca özetlemek gerekirse, nakit paraya ihtiyacı olan ya da kredi kartı borcunu ödeyemeyen vatandaşlar, pos tefecilerine belirli bir komisyon ödemek suretiyle günlük çözümler arıyorlardı. Biz de, bu işlemleri yapan vatandaşlardan, esasında herhangi bir mal veya hizmet almadıkları halde pos cihazı üzerinden işlem yaptıklarına ve bu işlemler karşılığında tefecilere komisyon ödediklerine dair ifadeler almaya çalışıyorduk. Ancak çoğu vatandaş, çekindiği için “hatırlamıyorum”, “bilmiyorum” gibi cevaplar verince işi yapabilmek adına biraz şartları zorluyordum.
Yine bir gün, ellili yaşlarında emekçi bir beyefendi ifadeye geldi. Klasik biçimde kartları kendisinin kullanmadığını dolayısıyla yapılan işlemleri hatırlamadığını söyleyerek konuşmasına başladı. Ben de her zamanki tutumumla biraz bastırınca kartları o dönem evlenmek üzere olan kızı ve damadına verdiğini, kendisinin işlemlerden haberdar olmadığını açıklayarak “Tefecilere mi düşmüşler?” diye sordu. O sırada gözlerinin dolduğunu fark ettim Ama o an işin yoğunluğu ve alışkanlıkla hız kesmeden devam ederek tutanağı tamamlayıp kendisini uğurladım. (İşin doğrusu olaylar bu kadar naif gelişmedi. )
Sonrasında İlker Üstadımın uyarısıyla durumun farkına vardım. Beyefendinin gerçekten konu hakkında bilgisi yoktu. Düğün masraflarını karşılayabilmek için kartları verdiği çocukları borç sarmalına girince pos tefecilere gidip borcu düğün sonrasına ötelemeye çalışmışlardı. Beyefendinin gözlerinin dolmasının sebebi de çocuklarının içine düştükleri çaresizlik ve olayın bu noktalara kadar gelmesiydi. Hala bazılarımız için çerez parası sayılabilecek bir meblağ için çaresiz kalan o babayı hatırladıkça içim burkulur, ona karşı sergilediğim tavrı düşündükçe de kendime kızarım.
İşte hepimizin bir şekilde yaşadığı ya da şahit olduğu bu tür olaylar, karz-ı hasen gibi uygulamaların yalnızca makalelerde ya da toplantılarda çay çorba eşliğinde dile getirilen bir idealden ibaret olmadığını; aksine, toplumun derinlerinde hissedilen gerçek bir ihtiyaca çözüm sunma potansiyeli taşıdığını açıkça ortaya koymaktadır. Bu çerçevede, karz-ı hasen anlayışını yeniden canlandırmak amacıyla ülkemizde atılan bazı dikkat çekici adımları ve kurumsal girişimlerden bahsetmek istiyorum.
Türkiye’de karz-ı hasen uygulamasını kurumsal düzeyde hayata geçiren ilk girişimlerden olan biri İslam İktisadı Araştırma ve Uygulama Derneği (İKSAR) olmuştur. 2018 yılında Sakarya’da bir grup akademisyen tarafından kurulan dernek, yerel ölçekte karz-ı hasen uygulamaları yapmaktadır. İşinin ehli konu hakkında lisansüstü çalışmaları bulunan kurucular tarafından yürütülen programdan şimdiye kadar 151 kişi istifade etmiş olup Dernek web sitesinde de (https://iksar.org.tr/) çalışmalara ilişkin bilgilere yer verilmiştir.

Bu konuda kurumsal düzeydeki ikinci önemli girişim ise, 2020 yılında kurulan Karz-ı Hasen Vakfı’dır. Vakıf, resmi web sitesinde (https://karzihasenvakfi.com/) kuruluş amacını; evlenmek isteyip de maddi imkânsızlıklar nedeniyle evlenemeyen gençlere, faizsiz ve geri ödemeye uygun şartlarda “karz-ı hasen” yani güzel bir borç vermek şeklinde ifade etmektedir.
Bu alandaki üçüncü kurumsal girişim olarak ise, Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği’nin (MÜSİAD) kurduğu Karz-ı Hasen Sandığı’ndan bahsedilebilir. Esasen MÜSİAD tarafından bu konuda ilk girişimler 2016 yılında atılmış olmakla birlikte sanırım daha kurumsal olarak ele alınması sonraki yıllarda olmuş.

Ayrıca, edindiğim bilgilere göre yukarıda bahsi geçen kurumların dışında, karz-ı hasen uygulamasını hayata geçiren irili ufaklı yaklaşık yirmi kadar kurumun daha faaliyet gösterdiği ifade edilmektedir.
Yazının ilk bölümünde, karz-ı hasen kavramının günümüzde büyük ölçüde ihmal edilmiş bir değer olduğu gerçeğinden hareketle; bu kavramın dinimizde ve medeniyetimizdeki yeri ile yakın dönemde ortaya çıkan öncü girişimlerin faaliyetlerine genel hatlarıyla değinmekle yetindim. Meselenin teknik boyutuna dair değerlendirmelerimi ise inşallah sonraki bölümlerde ele alacağım.

2 Yorum
Yazı konusu gerçekten ilgi çekici ve unutulan güzel bir geleneğimizi hatırlatması açısından da önemli. Devamını merakla bekliyorum.
Teşekkürler üstadım. İnşallah detaylandircam