Milano’dan başlayan Kuzey İtalya gezimizin ikinci durağı olan Venedik’ten sonra kalan üç günümüz için rotayı Floransa ve Bologna olarak belirledik. Venedik’ten yaklaşık üç saat süren keyifli bir tren yolculuğunun ardından Floransa’ya ulaştık. Tabii yolculuk keyifli olsa da yol boyunca İstanbul – Ankara hızlı trenleri niye böyle değil diye söylenmeyi de ihmal etmedik.
Varış durağımız olan Firenze Rifredi istasyonundan çıktıktan sonra kısa bir yürüyüş ve ardından tramvayı kullanarak yarım saat içerisinde konaklayacağımız Hotel Ariele’ye vardık. Son derece temiz ve ferah olan otele, iki kişi için kahvaltı dahil iki gecelik konaklama ücreti olarak şehir vergisi dâhil toplam 7.617 TL ödedik. Havanın kararmış olması ve yolculuğun yorgunluğu nedeniyle de akşamı otelde dinlenerek geçirdik.
Sabah kahvaltımızı otelde yaptıktan sonra, Arno Nehri kıyısında kısa bir yürüyüşle esas gezi rotamızın yer aldığı tarihi şehir merkezine ulaştık. Bu noktada, Floransa’ya kısa süreli de olsa turistik bir seyahat planlayanlar için gelmeden önce şehrin tarihi hakkında biraz araştırma yapılmasını önerebilirim. Zira Floransa’yı özel ve turistik açıdan herhangi bir Avrupa şehrinden ayıran özellikleri; Rönesansın kalbi olması ile Orta Çağ’ın en güçlü ailelerinden Medici ailesine ev sahipliği yapmasından geliyor.
Medici ailesi, 13. yüzyılın sonlarından 18. yüzyılın ortalarına kadar hüküm sürmüş ve İtalya’nın siyasi birliğinin henüz oluşmadığı bir dönemde Floransa’nın tarihine yön vermiş güçlü bir aile. Floransa’da ki yün fabrikaları ve Avrupa genelinde kurdukları bankacılık ağı sayesinde büyük bir servet edinen aile, bu ekonomik güçle dönemin siyaset, sanat ve kültür dünyasında belirleyici bir rol üstlenmiş. Öyle ki, Medici ailesinden Papa bile çıkmış. Bu nedenle Uffizi Galerisi, Floransa Katedrali, Boboli Bahçeleri ve Pitti Sarayı gibi pek çok önemli yapı ile bu yapıların içerisindeki sanat eserlerinde Medici etkisini görmek mümkün. Bu nedenle, Floransa gezisi öncesinde vakit varsa Tim Parks’ın Medici Ailesi kitabını; yoksa da en azından YouTube’da Emrah Safa Gürkan’ın “Mediciler” videosunu izlemenizi tavsiye ederim.
Biz gelmeden önce Google Maps üzerinden gezilecek yerleri işaretlemiştik. Kaldığımız otelin konumunu merkeze alarak hazırladığım harita ve gezi listesini aşağıda paylaşıyorum.

| Sıra | Konum |
|---|---|
| 1 | Hotel Ariele |
| 2 | Uffizi |
| 3 | Vecchio Sarayı |
| 4 | Signoria Meydanı |
| 5 | Duomo Meydanı |
| 6 | Medici Riccardi Sarayı |
| 7 | Galleria dell'Accademia |
| 8 | Leonardo Da Vinci Museum |
| 9 | Dante'nin Evi Müzesi |
| 10 | Ponte Vecchio |
| 11 | Amici di Ponte Vecchio |
| 12 | Boboli Bahçeleri |
| 13 | Michelangelo Meydanı |
| 14 | Gelateria dei Neri |
Gezimize, Michelangelo ve Leonardo da Vinci gibi büyük sanatçıların eserlerinin de yer aldığı, Medici ailesinin zengin sanat koleksiyonlarına ev sahipliği yapan ve dünyanın en önemli Rönesans müzesi kabul edilen Uffizi Galerisi ile başladık. Müze özellikle yaz aylarında öylesine kalabalık oluyormuş ki, içeriye girebilmek için saatlerce beklemek gerekebiliyormuş. Neyse ki biz turizm sezonu dışında ziyaret ettiğimiz için sıra beklemeden içeriye girebildik.
Okuduğuma göre sanat tarihine ilgi duyanlar için adeta bir mabet niteliğinde olan Uffizi’de sanatseverler saatlerce vakit geçirebiliyormuş. Ancak bizim ilgi alanlarımız daha farklı olduğu için, önceden internetten indirdiğimiz Türkçe rehber sayesinde (eserlerin tarihçesi ve salon bilgilerini içeren) daha hızlı bir tur yaparak yaklaşık bir buçuk saatte gezimizi tamamladık.
Haritada işaretlediğim gibi, Uffizi Müzesi’nden sonra şehrin tarihi merkezindeki turistik noktalar birbirine oldukça yakın konumda yer alıyor. Aslında detaylı bir plan yapmadan bile kısa bir yürüyüşe çıktığınızda pek çoğu kendiliğinden karşınıza çıkıyor. Biz ilk kez gelmenin heyecanıyla, önceden hazırladığımız plan doğrultusunda Uffizi Müzesi’nden yukarıya doğru ilerleyerek haritada işaretlediğimiz yerleri sırasıyla gezmeye başladık.
Tabii, gezilecek yerler birbirine yakın olsa da içeride zaman geçirince insan ister istemez yoruluyor. Biz de Duomo Meydanı’nda bulunan Caffè Scudieri Firenze’de kısa bir tatlı molası verip ardından dört dakikalık bir yürüyüşle Medici Riccardi Sarayı’na geçtik. Floransa’daki ilk Rönesans sarayı olarak kabul edilen bu yapı hakkında gelmeden önce kısa bir araştırma yapmış olsak da, İstanbul’da görmeye alışık olduğumuz saray ve köşklerin ihtişamından çok uzak bu yapı için biletlerin kişi başı 15 Euro (internette belli dönemler için 10 olduğunu okudum ama biz 30 euro verdiğimiz için unutamıyorum) olduğunu duyunca afalladık. Buna rağmen biraz gaflet, biraz dalalet biraz da tarihi öneminin hatırına gezmeye karar verdik.

Medici Sarayı’nı bu denli önemli kılan unsur, adından da anlaşılacağı üzere Floransa tarihindeki en etkili ailelerden biri olan Medici ailesine ev sahipliği yapmış olmasından geliyormuş. Yapımına 1444 yılında başlanan saray Medici ailesinin şehrin ileri gelen ailelerinden olmakla birlikte dönemin çalkantılı şartları gereği kale gibi tasarlanmış ve bu nedenle zemin katında pencere bulunmuyor. Ortanca kat asil misafirler için düzenlenmişken daha sade olan üst kat hizmetlilere ayrılmış. Gelmişken içerideki üç kralın seyehati freskleri incelenebilir. Sarayla ilgili ilginç bir başka bilgi yapım sürecinde Medici ailesi şehrin mali yönetiminde büyük söz sahibi olduğundan, rakip aileler tarafından sarayın inşasında devlet hazinesinin kaynaklarının kullanıldığı yönünde suçlamalar gündeme getirilmiş. Anlaşılan “yetim hakkı yeme” meselesi burada da kendini göstermiş
Medici Sarayı’na kadar gelmişken hemen yanı başında yer alan ve Medici Bankası’nın kurucusu Giovanni di Bicci de’ Medici’nin mezarının da bulunduğu San Lorenzo Bazilikası da ziyaret edilebilir. Bu arada Floransa’da birden fazla saray olup (Palazzo Medici Ricardi, Palazzo Vecchio, Palazzo Pitti) Floransa tarihine özel bir merakınız yoksa birini gezdikten sonra diğerlerini gezmek istemeyebilirsiniz. Bu nedenle, aşağıda bu üç sarayı karşılaştıran kısa bir özet tabloya yer veriyorum.

Medici Sarayının sadeliği nedeniyle yaşadığımız hayal kırıklığının ardından, yaptığımız plana kısa bir ara verip yakındaki Borgo San Lorenzo Caddesi üzerinde yer alan Nino and Friends den atıştırmalık çikolatalar alarak plansız bir şekilde dolaşmaya başladık. Ama yukarıda bahsettiğim gibi şehir merkezi küçük olduğundan görülmesi gereken yerler bir şekilde zaten karşınıza çıkıyor.

Planısz şehir turumuzda son olarak bir zamanlar banka masalarının kurulduğu Mercato Nuovo bölgesini gezdikten sonra vakit öğleden sonrayı bulunca, rotamızı bu kez şehrin en ünlü yapılarından biri olan Ponte Vecchio Köprüsü’ne çevirdik. Köprüdeki hediyelik satan dükkanlarda kısa bir süre geçirdikten sonra yarım saatlik bir yürüyüşle Michelangelo Meydanına çıktık. Meydan nehrin karşısında şehri tepeden izleyebileceğiniz seyir tepesi durumunda.

Meydan ile şehir merkezi arasında mesafe olduğundan ve esasen günbatımı manzarasını yakalamak gerektiğinden gezi planı yaparken muhakkak öğleden sonraya bırakılmalı. Bizde günbatımı manzarasını izlemek için beklerken tatile gelmiş bir Türk arkadaşla tanıştık. Öyle bir tesadüf ki sohbet ilerleyince Bursa’lı olduğunu ve çocukluğumuzun Bursa’da aynı mahallede geçtiğini fark ettik. Hep birlikte günü batırdıktan sonra hızlandırılmış Floransa turumuzu tamamlayıp otelimize dönerek ertesi gün gideceğimiz Bologna için dinlenmeye çekildik.
