Vergi Müfettişliği Mesleğinin Dönüşümü-2 (Mükellef İlişkileri)

Yazar Taha ÇAKIR

Vergi Müfettişliği mesleği üzerine yazdığım ilk yazımda müfettişlerin meslek tünelinde yaşanan dönüşümden bahsetmiştim. Bu yazımda ise mesleğin geçirdiği dönüşümün en yoğun hissedildiği alan olan müfettiş – mükellef ilişkisinden bahsetmek istiyorum.

Günümüzde idarenin, mükelleflerle olan ilişkileri daha sağlıklı yürütmek için attığı adımlara yönelik birçok çalışma yapılmıştır. Ancak benim üzerinde durmak istediğim husus müfettiş – mükellef ilişkisinde yaşanan dönüşümün dinamiklerini ele almak olduğu için öncelikle, kısaca yaşanan dönüşümden bahsetmek istiyorum. Yanlış anlaşılmaması adına en başından, müfettiş-mükellef ilişkilerindeki dönüşüme neden olan yeniliklere karşı olmadığım gibi pek çoğunu geç kalınmış devrim niteliğinde uygulamalar olduğunu düşündüğümü de ifade etmek isterim.

Geçmiş dönemlerde üstadlarımızdan dinlediğimiz, okuduğumuz kadarıyla ile  müfettiş – mükellef ilişkisinde müfettiş vergi incelemesi sürecinin her adımında tek yetkili olarak baskın ve otorite sahibiyken mükellef profili, müfettiş nezdinde somutlaşan devlet otoritesine karşı son derece saygılı, mahcup ve minnettarmış. Memuriyete 2014 yılında girmiş biri olarak kıdemli üstadlarımızın, hatta vergi dairesindeki kıdemli çalışanların anılarını dinlediğim ilk zamanlarda aklımdan “ Allah Allah, bu kadar da olmamıştır, başkan müdahale etmedi mi? Cimer’e şikayet olmadı mı? Linkedin de linç edilmediniz mi? gibi sorular geçiyordu.

Günümüzde gelinen noktada ise müfettiş sürecin her adımında tek yetkili olmadığı gibi geçmişe kıyasla, inceleme süreci içerisindeki baskınlığı ve otoritesi mükellef lehine kısıtlanmış durumda. Diğer taraftan mükellef profili de daha sorgulayıcı ve talepkar olma yönünde değişim gösterdiğinden dolayı terazinin eskiye nazaran açık şekilde mükellef lehine ağırlık kazandığı söylenebilir.

Yukarıda bahsettiğim müfettiş – mükellef ilişkisinde yaşanan dönüşümün nedenlerine ilişkin ise farklı görüşler mevcut. Bunlar arasında benim en garipsediğim ve haksız bulduğum görüş ise terazide mükellef lehine değişen ağırlığı müfettişin eksikliğine bağlayanlar. Mesleğin içerisinden gelmeyip karşılaştıkları tekil örnekler üzerinden bu görüşü savunanları bir kenara bırakırsak bir kısım eski inceleme elemanının da bu düşüncede olmalarına şaşırmamak mümkün değil. Yaşananları tek bir nedene indirgeyen düşünceler karşısında bizden çok kıdemli bir üstadımızım “ bizimkilerde her şeyi vergicilikten ibaret sanıyor” sözü aklıma geliyor. Müfettiş – mükellef ilişkisinde yaşanan dönüşümü etkileyen birçok dinamiğin olduğuna inanan biri olarak değişimi salt müfettişin şahsına indirgeyen görüş sahiplerinin zamanın ruhunu kavrayamadıklarını düşünüyorum. Bence yaşanan dönüşümün dinamiklerini genelden özele sıralamak gerekirse

  1. 1980’lerden bugüne geç ama hızlı değişen şehirleşme oranı ile 1990’larda başlayan, ama esasen 2000’lerde hız kazanan yükseköğretimin genişlemesiyle birlikte değişen mükellef profili.
  2. Sosyal medya mecralarının devlet vatandaş ilişkisine etkisi.
  3. Bürokratik denetim mekanizmalarının tesisi.
  4. Kurumsal yapıda yaşanan dönüşümle birlikte zaman içerisinde müfettişlerin yetkilerinin tırpanlanarak idareye devri.
  5. Kurumsal yapıda yaşanan dönüşüm, teknolojik kapasite ile insan kaynağında meydana gelen artış sayesinde oluşturulan artık değerin/otoritenin/gücün ( günümüzde idare daha önce hiç olmadığı kadar denetim kapasitesine sahiptir)   müfettişin değil idarenin hanesine yazılması.

Yukarıda saydığım dinamikleri açmak gerekirse, Koytak’ın tezinde aktardığı TÜİK verilerine göre 1980’lerde %50’yi geçen şehirde yaşayan nüfus oranı, 2021’de %93 seviyesine çıkmıştır. Yükseköğretim kurumlarının sayısı 1980’de 19, 2000’de 72 iken 2021 itibarıyla 208’i bulmuştur. Yaşanan bu hızlı şehirleşme ve yükseköğretimin genişlemesi doğal olarak mükellef profilini ve davranışlarını da değiştirmiş geçmişin minnettar ve mahcup mükellef profili talepkâr ve sorgulayıcı hale gelmiştir.

İkinci olarak eski dönemlerde olmayan son on beş yılda hayatımıza giren özellikle de son beş yılda hak arama, sesini duyurma gibi farklı amaçlar için etkili bir şekilde kullanılan sosyal medya gerçeği var. Bu mecralar sayesinde sıradan bir sosyal medya kullanıcısı kendi kimliğini dahi açıklamadan yaşadığı, şahit olduğu hatta duyduğu bir mağduriyeti çok kısa süre içerisinde milyonlarca insana ulaştırarak hak arama mücadelesi verebiliyor. Özellikle kamuoyunda infiale neden olan olaylarda sosyal medyanın gücü sayesinde mağduriyetlerin giderildiğini, suçlular hakkında işlemler yapıldığını da her gün şahit oluyoruz. Fakat madalyonun bir de mağduriyet yaratan bir yüzü var ki aralarında denetim elemanları da olmak üzere toplumun bir çok kesiminin mağduriyetine yol açıyor.

Meseleyi biraz açmak gerekirse vergi müfettişlerinin yaptığı incelemeler dış denetim olması nedeniyle sürekli olarak mükelleflerle birlikte yürütülmesi gereken ve teknik kısmı ağır basan süreçler. Aynı zamanda incelemeler sonucu mükellefler ciddi vergi ve cezalarla karşı karşıya kalabildikleri için haliyle mükellefler açısından çok da sempatik süreçler değil. Bu nedenle inceleme sonucunda canı yanan mükellef veya diğer paydaşlar meseleyi şahsileştirerek sosyal medya linçi başlatabiliyorlar. Bu sosyal medya linçi de gördüğüm kadarı ile iki türlü oluyor.

Birinci durumda mükellef iyi niyetli olmakla birlikte vergi incelemesinin teknik kısmına ve müfettişin bağlı olduğu mevzuata hakim olmadığı için yönlendirilmeye açık oluyor. Bu durumda danışmanlık aldığı birileri ( sorumluluktan kurtulmak isteyen danışmanlar veya mevzudan nemalanmaya çalışan danışman adayları ) mükellefin kulağına müfettişin bağlı olduğu mevzuat dışında bir takım karar ve makaleler göstermek suretiyle aslında müfettişin bu cezayı yazmayabileceğini, keyfi hareket ettiği vb. yönde telkinde bulunuyorlar. Doğal olarak mükellef (iş adamı) bütün bu sürece hakim olamadığı ve canı da yandığı için haksızlığa uğradığı düşüncesi ile meseleyi şahsileştirip kendisini sosyal medyada savunma imkanı olmayan müfettiş hakkında itibar suikasti yaptırtabiliyor.

 İkinci durumda ise canı yanan mükellef meseleyi doğrudan şahsileştirip müfettiş hakkında iftira mahiyetinde yorumlar yapıyor. Bu süreçte müfettiş kendisini savunamadığı  yada savunmaya kalksa bile gerçek olmayan haberlerin alıcısı daha çok olduğundan kendisini ifade edene kadar iş işten geçmiş oluyor. Birde bu tarz paylaşımları dört gözle takip ederek müfettişe saldırmak için fırsat kollayan yeminli müfettiş düşmanları varki ne söylense boş.. Doğal olarak sürekli olarak sorumluluk bilinci ile hareket edilmesine ve verilen onca emeğe rağmen bu kadar kolay haksızlık yapılabilmesi müfettişin motivasyonunu etkiliyor.

Diğer taraftan sosyal medya mecraları sayesinde insanların seslerini kolaylıkla duyurabilmelerinin yetki sahiplerinin aşırılıklarını önlediği de bir gerçek. Örneğin Şükrü Kızılot hocamız tarafından yazılan (sanırım sonrasında tekzip edilmişti ) olay bu duruma örnek gösterilebilir. Buna göre geçmiş dönemlerde bir vergi inceleme elemanı bankadan istediği bilgilere ilişkin gelen cevap yazısında arz yerine rica ederim yazıldığı için yazıyı kabul etmeyerek özel usulsüzlük cezası kesmiş. Böyle bir olay günümüzde olsa ilgili müfettiş hakkında yapılacak linci tahmin dahi edemiyorum. Fakat haberin doğruluğundan emin olmamakla birlikte geçmişte müfettişlerin vergi inceleme sürecinde ne kadar baskın olduğunu göstermesi açısından da güzel bir örnek olduğunu düşünüyorum.

Dönüşümün dinamikleri arasında üçüncü sırada yer alan bürokratik denetim mekanizmalarının tesisinin ise oyunun kurallarını değiştirdiği söylenebilir. Bilindiği üzere bürokrasi ve siyaset arasındaki doğal mücadelede uzun süren koalisyon hükümetlerinin ardından 2000’li yıllarla birlikte siyaset kurumunun güçlenmesi, güç mücadelesinde farkın yıllar içerisinde siyaset kurumunun lehine açılması etkin bürokratik denetim mekanizmalarının tesis edilmesini doğurdu. Günümüzde bunun en somut örneği olan CİMER sayesinde vatandaşlar/mükellefler kamu kurumları nezdinde karşılaştıkları muameleler hakkında şikayette (aynı zamanda öneri, istek vb.) bulunabiliyorlar. Bu durumda incelenen mükellefin inceleme sürecinin her aşaması hakkında doğrudan üst mercilere konu hakkında şikayette bulunabiliyor olması doğal olarak müfettiş – mükellef ilişkisinde dönüşüme neden oluyor. Bu nedenle bir taraftan inceleme elemanları geçmiş dönemlerde makul kabul edilen eski alışkanlıklarını değiştirirken diğer taraftan bir kısım mükellefin söz konusu denetim mekanizmalarını müfettişe baskı yapmak, iftira atmak için kullanması müfettiş üzerinde baskıya neden oluyor. Zira müfettişler hakkında böylesine bir şikayet yapıldığında yapılan işlem %100 hukuka uygun olsa hatta daha şikayet dilekçesi okunurken şikayet edenin art niyetli olduğu anlaşılsa dahi titizlikle incelenerek konu hakkında görevlendirme yapılarak müfettişin bilgisine başvuruluyor.

Yukarıda bahsettiğimiz durumların mesleğin dönüşümü üzerine etkisini daha iyi anlatabilmek adına Arı’nın tezinde aktardığı bir anektodu aktarmak istiyorum. Buna göre denetim kökenli bir  genel müdür yardımcısı, Bilgi Edinme Kanunu taslağı üzerine çalışma yapılırken “sayın genel müdürüm bu kanun geçerse devlet biter” demiş. Özetle kıyaslama yapılan bilgi edinme kanununun dahi olmadığı eski dönemlerde ki müfettişin gücü ile bugün neredeyse en ufak olayda Beyaz Masaya dahi şikayet edilebilen müfettişin gücünü kıyaslamanın haksızlık olduğunu düşünüyorum.

Dönüşümün dinamikleri arasında dördüncü sırada yer alan müfettişlerin yetkilerinin idareye devri meselesi de müfettişin gücünü eski dönemlere göre sınırlandıran önemli bir nedendir. Örneğin geçmişte incelenecek mükelleflerin seçiminde farklı denetim birimlerinin insiyatif kullanma yetkisi olup turneye gidilen yerlerde de incelenecek mükellefler turne ekibi tarafından belirlenebiliyormuş. Ayrıca turne ekibi tarafından incelenen mükelleflere ilişkin tamamlanan incelemeler sonucunda ortaya çıkan vergi ve ceza miktarları içinde turne ekibi içerisinden oluşturulan uzlaşma komisyonu vergi aslı ve cezada indirim yapabiliyormuş. Bu durumda mükelleflerin gözünde müfettişler her daim kendilerini incelemeye alabilecek ceza kesebilecek ve kesilen cezaları kaldırabilecek güç ve otorite sahipleriymiş. Bu güçte doğal olarak müfettiş – mükellef ilişkisinde müfettişin gücünü arttıran nedenlerden biriymiş. Günümüzde mükellefler nezdinde denetim gücü kaybolmadığı gibi daha da güçlenmekle birlikte müfettişin insiyatifinden çıkarılarak yetkinin kurul başkanlığında toplanmış durumda. İncelenecek mükelleflerin risk birimleri tarafından belli standartlara göre seçiliyor olması incelenecek mükelleflerin seçimi açısından çok daha isabetli olmakla birlikte mükellef nezdinde müfettişin gücünün sınırlandırılması olarak değerlendiriliyor. Benzer bir durumun uzlaşmalar içinde geçerli olmasının müfettiş – mükellef ilişkisini etkilediği de bir gerçek.

Dönüşümün son dinamiğini açıklamak gerekirse geçmişte vergi incelemesi bir nevi devletle özdeşlemiş olan müfettişin şahsında başlayıp biterken günümüzde vergi incelemesi kurumsal yapı içerisinde incelenecek mükellefin seçiminden incelemenin tamamlanıp düzenlenen raporların değerlendirilmesine kadar sürecin her bir adımının, hatta incelemenin nasıl yapılacağının dahi standartlara bağlandığı bir sisteme evrilmiş durumda. Öyle ki her yıl ortalama 70.000 mükellef incelenip  ortalama 200.000 rapor düzenlenirken her bir incelemede belirli standart süreçlerden geçilerek yine önceden belirlenmiş standartlar dahilinde raporlama yapılmasını sağlayan sistem kurulduğu gibi belirlenen standartlar ve inceleme adımları her geçen gün genişletiliyor.  İncelenecek mükellefin seçiminden raporların değerlendirilmesi aşamasına kadar her bir adımın takip edilebildiği böylesine bir denetim kapasitesine erişilmesi denetimin gücünü artırmakla birlikte, her bir adımda standartlaşmanın hedeflenmesinin yapılan işi müfettişlikten teknisyenliğe dönüştürdüğünü dolayısıyla söz konusu gelişmeler kurumsal yapıyı güçlendirmekle birlikte  müfettiş – mükellef ilişkisinde güç dengesinin müfettişin aleyhine işlemesine neden olduğunu düşünüyorum.

Son olarak Vergi Denetim Kurulu Başkanlığının uzun yıllardır faaliyet raporlarında istikrarlı bir şekilde yer aldığı üzere vergi denetimlerinin amacı mükellef haklarını gözeten, obejktif, risk analizine dayalı, standart ve kaliteli bir vergi denetimi yapılması olup özellikle son yıllarda bu konuda geliştirilmiş çok sayıda uygulama bulunmaktadır. Vergi kayıp kaçağı ile mücadelede denetim kapasitesinin mükellef haklarını da gözetecek şekilde güçlendirilmesi yolunda yapılan bu çalışmalar şüphesiz vergi denetiminin kalitesini artırdığı gibi idareyi de güçlendirmektedir. Benim yazımda bahsettiğim hususlar ise yaşanan bu gelişmelerin toplumsal hayatta yaşanan dönüşümle birlikte dikkate alındığında sahada görev yapan müfettişlerin mükellefler olan  ilişkisinde yaşanan dönüşüme ilişkindir.

You may also like

Yorum Bırakın